Hükmünden Sual by Kiliseler ve Liseler Lyrics
V1
Kızının uykusunda kanepede uyuyan şu gencin
Ağzından yükselen nefesin
Dünyaya neler ettiğini bir anlatabilen çıksa da
Hiç bilmediğimiz tefsirler
Ve çam kokularına yazılmış yeni kimlikler çıkarsak
Ve topraktan ve taştan ve ağaçtan çatılmış damlar altından
Ormanlara uyansak
Üç saat sevişsek günde üç saat çalışsak
Ah bu hasrete gebe kalsam da şiirle çoğalsam
Söyledim mi hangi zaman nereden de dedim
Bu orman bu lacivert bu dipsiz sunuşta şimdi
Suyun dibine kazıklama yazık ruhlar
Suyun sesi suyun yaktığı ölü her yerdedir
Bu orman bu yangın bu dilsiz kuytuda şimdi
Ay hâlesi ruhlar suyla dans eyledi
Suyun serin hortumlu tadı ağzımda şimdi
Çocukluğumun şırıltısı o gri cönkten gelir
Ve annemin sesi ve annemin sesi
Ve kaçışan ömürcekler domates köklerinden
Eziyet etme yazıktır o minik dilsiz dostlarına
Söyle bir geyik şimdi nasıl varsın gözlerime?
Başların salt kitaplara eğilmesini istemek
Ve bir de karıncalara dikkat edip onları ezmemek
Sümesiye teori, her yanımız izm, ne gerek
Bunlar bize kafi yeni bir dünyayı inşa etmek için
Fakat ne mümkün, biz bile bizden olana derken eğil
Seğiren bir göz gibi iradesiz ve de sefil
Çünkü biz evet biz hem de isteyerek
Turkcell ile bağlandık hayata ah Orhan Veli ile değil
Odun ateşine dedi le poète Paul Eluard inanan
Birkaç kişiden ikisiydik biz ormanı özleyen
Birkaç kişiden ikisiydik biz
Birkaç
Yaşatmak - Paul Eluard
Düşleyip okşayan gökyüzünü
Karanlıkta yaşayan birkaç kişiydi onlar
Birkaç kişiydi onlar ormanı seven
Odun ateşine inanan
Çiçeklerin uzak kokusuyla esriktiler
Çıplak arzular yorgan gibi örterdi onları
Ölçülü bir soluk
Ve
Yaz içinde daha güçlü bir yaz gibi büyüyen
Doğal yaşamın o hiçlik tutkusu vardı
Yüreklerinde
Bir başka zamanı
Uzaktan selâmlayarak gelen zamanın umudu
Ve
Çölden daha dirençli sevdalar vardı
Yüreklerinde
Azıcık azıcık bir uyku
Gelecek güneşlere taşıyordu onları
Yaşamak var olmaktır bunu biliyorlardı
Karanlık gereksinimlerinden doğuyordu aydınlık
Birkaç kişiydi onlar
Birden çoğaldılar
Bütün zamanlarda böyledir bu
V2
İmdi sizler kıvrılmışken soru işaretleri gibi karınızla/kocanızla ergonomik yatağınızda
Başlıbaşına bir cevap teşkil ediyor her sözünüz
Başlıbaşına bir soru doğuruyorsunuz yattığınızda
Bir soruyla başladı hayat, bir soruyla kalacaksınız muhatap
Yem olunca, asfalt boca ettiğiniz böceklere
Cevap veriyorsunuz her şeye, ne çok biliyorsunuz böyle siz
Atlıyorsunuz tepelerden düşüyorsunuz şehirlere
Kapılarınız açılmıyor denizlere
Sahil günleri günübirlik intiharlara koşuyorsunuz ormanlara
Yanmış et kokusu şüpheye sokuyor geyikleri
Ağaçlar durup düşünüyor bu mu sevda dedikleri:
Sekiz saat çalışmak günde, beş dakka sevişmek
Ceplerinize cevaplarınızı doluşturarak
Kafalarınızı tokuşturarak, ellerinizi ayaklarınızı
Mevsimlere diş bileyip, avuçları ovuşturarak
Şimdi üzgünüm büyüyü bozduğum için
Efsunlu kulaklarınızı kanattığım için
Baktığım için gözlerinize baktığım için
Çok uyuyup az hayal kurduğunuz için
Ve bolca cevap verip, hiç sormadığınız için
Soruyor musunuz niçin (niçin)
İşte tepelere kurulduğunda bu şehir tekrar
Yapıldığında atların toynaklarını incitmeyecek yollar
Sulandığında harp zamanı siper olacak dağlar
Ve dağ bülbüllerini beslediğimizde ellerimizle tekrar
Gök yerine bir başkasına su için avuç açmak
Hüküm giydiğinde mahkemelerde
Ve hatta barınaklar zehirlediğinde toprağı
Kafalarından tutup kopartmak onları
Meşru müdafa sayıldığında yeni baştan
TV izleyen birinin şahitliğini zayıf saymak
Karara bağlandığında kadılar tarafından
Aklandığında çarşılar pazarlar bağ bostan
Ve yalnız bir ırmağa su içmek için rüku etmek
Gelene dek o gün
Bir avuç biz
Havayla, çiçekle, gökle çoğalan biz
Siz zannederken, siz
Peşine düşülmemiş cevaplar
İki sual arasında çirkin, uyuşuk, aşağılık bir cevap
Mesuliyetini unutmuş bir cevap
Cevap cevap cevap
Soruyor musunuz?
Kızının uykusunda kanepede uyuyan şu gencin
Ağzından yükselen nefesin
Dünyaya neler ettiğini bir anlatabilen çıksa da
Hiç bilmediğimiz tefsirler
Ve çam kokularına yazılmış yeni kimlikler çıkarsak
Ve topraktan ve taştan ve ağaçtan çatılmış damlar altından
Ormanlara uyansak
Üç saat sevişsek günde üç saat çalışsak
Ah bu hasrete gebe kalsam da şiirle çoğalsam
Söyledim mi hangi zaman nereden de dedim
Bu orman bu lacivert bu dipsiz sunuşta şimdi
Suyun dibine kazıklama yazık ruhlar
Suyun sesi suyun yaktığı ölü her yerdedir
Bu orman bu yangın bu dilsiz kuytuda şimdi
Ay hâlesi ruhlar suyla dans eyledi
Suyun serin hortumlu tadı ağzımda şimdi
Çocukluğumun şırıltısı o gri cönkten gelir
Ve annemin sesi ve annemin sesi
Ve kaçışan ömürcekler domates köklerinden
Eziyet etme yazıktır o minik dilsiz dostlarına
Söyle bir geyik şimdi nasıl varsın gözlerime?
Başların salt kitaplara eğilmesini istemek
Ve bir de karıncalara dikkat edip onları ezmemek
Sümesiye teori, her yanımız izm, ne gerek
Bunlar bize kafi yeni bir dünyayı inşa etmek için
Fakat ne mümkün, biz bile bizden olana derken eğil
Seğiren bir göz gibi iradesiz ve de sefil
Çünkü biz evet biz hem de isteyerek
Turkcell ile bağlandık hayata ah Orhan Veli ile değil
Odun ateşine dedi le poète Paul Eluard inanan
Birkaç kişiden ikisiydik biz ormanı özleyen
Birkaç kişiden ikisiydik biz
Birkaç
Yaşatmak - Paul Eluard
Düşleyip okşayan gökyüzünü
Karanlıkta yaşayan birkaç kişiydi onlar
Birkaç kişiydi onlar ormanı seven
Odun ateşine inanan
Çiçeklerin uzak kokusuyla esriktiler
Çıplak arzular yorgan gibi örterdi onları
Ölçülü bir soluk
Ve
Yaz içinde daha güçlü bir yaz gibi büyüyen
Doğal yaşamın o hiçlik tutkusu vardı
Yüreklerinde
Bir başka zamanı
Uzaktan selâmlayarak gelen zamanın umudu
Ve
Çölden daha dirençli sevdalar vardı
Yüreklerinde
Azıcık azıcık bir uyku
Gelecek güneşlere taşıyordu onları
Yaşamak var olmaktır bunu biliyorlardı
Karanlık gereksinimlerinden doğuyordu aydınlık
Birkaç kişiydi onlar
Birden çoğaldılar
Bütün zamanlarda böyledir bu
V2
İmdi sizler kıvrılmışken soru işaretleri gibi karınızla/kocanızla ergonomik yatağınızda
Başlıbaşına bir cevap teşkil ediyor her sözünüz
Başlıbaşına bir soru doğuruyorsunuz yattığınızda
Bir soruyla başladı hayat, bir soruyla kalacaksınız muhatap
Yem olunca, asfalt boca ettiğiniz böceklere
Cevap veriyorsunuz her şeye, ne çok biliyorsunuz böyle siz
Atlıyorsunuz tepelerden düşüyorsunuz şehirlere
Kapılarınız açılmıyor denizlere
Sahil günleri günübirlik intiharlara koşuyorsunuz ormanlara
Yanmış et kokusu şüpheye sokuyor geyikleri
Ağaçlar durup düşünüyor bu mu sevda dedikleri:
Sekiz saat çalışmak günde, beş dakka sevişmek
Ceplerinize cevaplarınızı doluşturarak
Kafalarınızı tokuşturarak, ellerinizi ayaklarınızı
Mevsimlere diş bileyip, avuçları ovuşturarak
Şimdi üzgünüm büyüyü bozduğum için
Efsunlu kulaklarınızı kanattığım için
Baktığım için gözlerinize baktığım için
Çok uyuyup az hayal kurduğunuz için
Ve bolca cevap verip, hiç sormadığınız için
Soruyor musunuz niçin (niçin)
İşte tepelere kurulduğunda bu şehir tekrar
Yapıldığında atların toynaklarını incitmeyecek yollar
Sulandığında harp zamanı siper olacak dağlar
Ve dağ bülbüllerini beslediğimizde ellerimizle tekrar
Gök yerine bir başkasına su için avuç açmak
Hüküm giydiğinde mahkemelerde
Ve hatta barınaklar zehirlediğinde toprağı
Kafalarından tutup kopartmak onları
Meşru müdafa sayıldığında yeni baştan
TV izleyen birinin şahitliğini zayıf saymak
Karara bağlandığında kadılar tarafından
Aklandığında çarşılar pazarlar bağ bostan
Ve yalnız bir ırmağa su içmek için rüku etmek
Gelene dek o gün
Bir avuç biz
Havayla, çiçekle, gökle çoğalan biz
Siz zannederken, siz
Peşine düşülmemiş cevaplar
İki sual arasında çirkin, uyuşuk, aşağılık bir cevap
Mesuliyetini unutmuş bir cevap
Cevap cevap cevap
Soruyor musunuz?